Son yıllarda dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla yayılan hastalıkların başında gelen Diyabet, halk arasında şeker hastalığı olarak bilinmektedir. Önlem alınmadığı veya tedavi edilmediğinde birçok farklı hastalığın oluşumuna temel teşkil etmektedir.
Özellikle belli bir yaşın üzerindeki bireylerin sağlık kuruluşlarına başvurarak gerekli test ve ölçümleri yaptırmaları hayati derecede öneme sahiptir.
Bireyler günlük yaşamlarındaki aktiviteleri sağlamak adına glikoz adı verilen bir şekerin varlığına ihtiyaç duyar. Kana karışan glikozun kullanılır bir hale gelmesi için hücre içerisine girmesi zorunludur. Bu ihtiyacın vücut tarafından karşılanması için pankreas tarafından sağlanan insülinin miktarı veya fonksiyonu istenilen düzeyde olmadığında kan şekerinin yükselmesi ile seyreden diyabet hastalığı ortaya çıkmaktadır.
Şeker hastalığı; tip 1 ve tip 2 olarak kategorize edilen ve pankreasın yeterli miktarda insülin üretememesi veya üretilen insülinin vücutta gerektiği gibi kullanılması sonucunda ortaya çıkan bir hastalıktır. Pankreas tarafından üretilen insülin, alınan besinlerden elde edilen şekerin hücre içerisine girmesini ve hücre içerisinde glikojen olarak depolanmasını sağlamaktadır. Birey elde edilen glikozu kullanamaz ise, kan şekerinin yükselmesi sonucu Hiperglisemi oluşur ve uzun dönemde birçok farklı hastalığa ve doku zedelenmesi meydana gelir.
Çevresel ve kalıtsal sebeplere bağlı olarak gelişen ve önemli bir sağlık sorunu oluşturan şeker hastalığı birçok farklı belirtiyle kendisini göstermektedir.
Tip 1 Şeker Hastalığı: Şeker hastalığının bu türü, insülinin pankreas tarafından hiç üretilmediği veya vücuda yeterli olmayacak miktarlarda üretildiği durumlarda meydana gelir. Ağırlıklı olarak çocukluk ve ergenlik dönemlerinde ortaya çıkan Tip 1 diyabet hastalığından korunmak için düzenli bir doktor kontrolünde olmak ve gerekli durumlarda önerilen tedavileri düzenli bir şekilde yerine getirmek gereklidir.
Tip 2 Şeker Hastalığı: Genellikle orta yaş ve üzerinde görülen Tip 2 şeker hastalığı, vücutta üretilen insüline hücrelerin direnç göstermesiyle ortaya çıkar. Zamanla üretilen insülin miktarının vücudun ihtiyaçlarını karşılayamaz. Bu gibi durumlar sonucunda yemeklerden sonra kanda oluşan şeker hücrelere giderek enerjiye dönüşemez ve bireyin kan şekeri düzeyinde yükselmeler meydana gelir.
Tip 1 şeker hastalığının belirtileri arasında, sık acıkma, diyet yapılmadığı halde kilo kaybı yaşanması, yorgunluk ve halsizlik hissi, ağızda kuruma hissi, bulanık görme, sık idrara çıkma, el ve ayaklarda hissizlik duygusu ve karıncalanmalar yer almaktadır. Bazı bireylerde belirtilerin peşe peşe ortaya çıkması gibi durumlar görülmektedir. Bazı kişiler teşhis konmadan önceki süreçte önemli bir şikâyetleri bile olmadan hastalıktan mustarip olabilirler. Kontrolsüz ilerleyen süreçlerde tahribatın yüksek oranlarda olmasının sebebi ise, vücudun gereken enerjiyi kendi proteinlerinden ve yağlarından kullanıyor olmasıdır.
Yaraların geç iyileşmesi, sık su içme isteği, açlık hissi, kuruyan ve kaşınan cilt, sıklıkla enfeksiyon geçirilmesi, el ve ayaklarda meydana gelen uyuşma ve karıncalanma hissi, ağız kuruluğu tip 2 diyabetin belirtileri arasında yer almaktadır. Bu belirtilerin birkaçı veya tümü görüldüğünde zaman geçirmeden doktor kontrolünde test ve analizler yapılmalıdır.
Diyabetin kontrolü ile kan şekerinin kontrolü arasında oldukça yakın bir ilişki bulunmaktadır. Kan şekerinin düzenli bir şekilde korunduğu hastalarda hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan kalp, sindirim, böbrek ve sinir bozukluklarına dair şikâyetlerin daha geç ortaya çıktığı görülmektedir. Hastanemizde yapılan testler ve analizler sonucunda kronik komplikasyonlar önlenmekte, yağ basıncı, kan yağlarının gerekli düzeylerde kalmasına yönelik tedaviler uygulanmaktadır. Tedavi süreçlerinin başarıya ulaşması adına kişiye özel hazırlanan beslenme tedavileri de, hastanın sağlığına yeniden kavuşması adına oldukça önemli bir unsurdur.